Hata Yapmak, Hata mıdır?
Çok sıkıntılı sonuçlar doğuracak hataları bilerek yapmayı kastetmiyorum tabii ki. Kendimize ve başkalarına zarar vermeye gerek yok. Hata yapmak her zaman kötü bir şey olmayabilir. Sürekli doğru yapmak öğretici olmuyor mesela. Ben de çok hata yaptığımı düşünüyorum. Hâlâ da yapıyorum ama kendime yaptığım eziyeti (!) azaltmaya çalışıyorum.
Hem hata yapan hem de en iyisini bilip akıl veren olarak kendimizle yaptığımız bu tartışma sürecek galiba.
Günlük hayatımızda ve ileriye dönük beklentilerimize yönelik kararlar veriyoruz. Seçimler yapıyoruz. Bunu yaparken de en doğru kararı vermeye çalışıyoruz. İktisat bile bununla ilgili.
Hep en doğru kararı mı vermeliyiz? Hiç yanlış yapmamalı mıyız? Bilemiyorum. Ayrıca, en doğru karar olduğunu nereden biliyoruz? Hatta önemli bir nokta daha var. Yanlış karar olduğunu nereden biliyoruz? İstemediğimiz bir sonuç ortaya çıktığında; olayın sonucundan tabii ki. Tuhaf. Mantıklı, akıllı olmayı öneren zaten mantıksız bir tutum. “Ben biliyordum”, “Aklıma gelmişti”, “Böyle olacağını biliyordum”
Hayır bilmiyordun şimdi öğrendin. Sevgili ve değerli bir abimin dediği gibi; attık mı on ikiden vurmak istiyoruz (dart okunu). Bu dram ondan yaşanıyor. Bir de önce atıp sonradan oraya 12 çizmek var 😊. O da ayrı mesele. Haklı olmak bu kadar önemli demek ki. Ya bunun için ödediğimiz bedel?
Dr. Carol S. Dweck’ın Aklını En Doğru Şekilde Kullan kitabında da 1-2 ana tema var. Başından sonuna kadar onu vurgulayıp destekleyen örnekler veriyor (Örnekleri ve bazı yerlerini dikkatli okumadım açıkçası).
Kısaca, düşünce tarzınızı değiştirin. Sabit düşünce tarzına sahip olan değil gelişime açık düşünce tarzında olan insanlardan olun diyor (Biraz fazla net bir ayırım olmuş galiba).
Yani bazı yanlışlar bizim doğuştan getirdiğimiz özelliklerden kaynaklanıyormuş gibi yapmayın; bu bir inanç, sonradan değişebilir demeye getiriyor. “Sabitlenmiş düşünce tarzı başarıyı sınırlar. İnsanların beyinlerini karışık düşüncelerle doldurur, çabalamayı tatsız hale getirir.” diyor. Yani, yine hata yapmanın önemi. İlişkilerden tutun; uğraştığımız, çalıştığımız her konuda dört dörtlük olmadığımızla yüzleşmek gelişim ve istenmeyen şeyleri düzeltme açısından önemli.
Medya alanında Creative Director olarak tanınan, yaşamış-ölmüş Paul Arden’in Aklını Kullan Aksini Düşün isimli, bol resimli, kısa kitabında ise;
“Risk içermeyen bir karar almak; sıkıcıdır, öngörülebilir ve seni yeni bir yere götürmez. Riskli karar ise hiç ummadığın şekilde düşünmeni ve hareket etmeni sağlar.”
“Özgün bir bakışı veya bakış açısına sahip olmak bir ayrıcalıktır. Bunun değerini anlamak ise, zekâ.”
“Mantıklı kararlar vermekteki sorun herkesin aynı şeyi yapabiliyor olmasıdır.” gibi iddialı, aforizmik cümleler var. Kesin tespit cümleler. Fazla akıl verici ama kulağa gayet doğru geliyor. Tabii önemli olan bunları karar verme anında hatırlamak. ‘Kulağına küpe olsun’ deyişi bununla ilgili galiba.
Chip Heath& Dan Heath’in Doğru Karar kitabında da karar vermenin dört düşmanını saymış:
· Bakış açınızı dar tutmak; iki seçenek arasında sıkışıp kalmak, diğer seçenekleri de düşünmemek.
· Yanlı karar; bir durum hakkında çabucak bir fikir oluşturup sonra bu fikri destekleyen bilgileri bulmaya çalışmak.
· Kısa vadeli, anlık duygularla karar vermek.
· Aşırı güven.
Bu hatalardan kaçınıp şunları yapmayı öneriyor:
· Seçeneklerinizi genişletin.
· Varsayımlarınızı gerçeklik testinden geçirin; olup olamayacağıyla ilgili denemeler yapın.
· Karar vermeden önce konuya uzaktan bakın; dışarıdan, tarafsız görmeye çalışarak.
· Hata yapmaya hazırlıklı olun; acı ama gerçek. Bence çokomelli.
Öneriler güzel. Olmadı sonra bakarız. Velhasıl, “hatasız kul olmuyor” diyoruz.
Kaynaklar
1. Paul Arden, Aklını Kullan Aksini Düşün, çev. Ferhat Tümer (İstanbul: Boyner Yayınları,2006
2. Chip Heath&Dan Heath, Doğru Karar, çev. İclal Büyükdevrim Özçelik (İstanbul: Boyner Yayınları,2014)
3. Carol S. Dweck, Aklını En doğru Şekilde Kullan, çev. Uğurcan Kaya (İstanbul: Yakamoz Kitap,2020)
Comments